Atatürk İNKILAPLARI'nın
amacı, içeriği Osmanlı devletinin
bozukluklarını belirmiştir. Tıpkı ekonominin bozuk olmasından dolayı ekonomide İNKILAPLARIn
yapılması gibi.
SİYASİ ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
Siyasi inkılaplarınn
temel amacı, egemenliği tek kişiden alarak ulusa vermek; başka bir ifadeyle
çoğulcu egemenliği, demokrasiyi getirmektir.
a) TBMM‘nin
açılması: TBMM’nin açılmasıyla ulus, parlamento aracılığıyla kendini temsil
etme olanağı bulmuştur. Daha önemlisi TBMM, Kurtuluş Savaşı’nın ve inkılaplarınn
ulusa mal edilmesini sağladığı için ilk
devrim olarak kabul edilmiştir.
b)
Saltanatın
kaldırılması: Tek kişi egemenliğine son vererek ulusal egemenlik
doğrultusunda en önemli aşama gerçekleştirilmiştir.
c)
II. TBMM’nin
açılması:
II. TBMM’nin açılma nedenleri:
1. Kurtuluş
Savaşı’nı ve ihtilali yöneten I. TBMM’nin yıpranmış olması.
2. Başlayacak
olan imkılapları gerçekleştirmek için I. TBMM’nin yetersiz olması.
3. I.
TBMM’nin Kurucu Meclis olarak görevini tamamlaması.
1 Nisan 1923’te, yeni meclisin açılmasıyla ilgili yasa tasarısı TBMM’ye
sunuldu ve yasa kabul edildi.
II. TBMM’de milletvekili olmak isteyenler, öncelikle temek ilkeleri
benimseyeceklerdi. Böylece, ulusu aldatarak çeşitli amaçlarla milletvekili
olmak isteyenler önlenmek istemiştir.
Mustafa Kemal, daha sonraki aşamada 9 Ağustos 1923’te Halk Fırkası’nı
kurmuştur. Böylece TBMM’de etkin ve devrimci bir kadro oluşturulmuştur.
ç) Ankara’nın başkent olması
Vatanın düşman işgalinden kurtarılmasından sonra+ Yeni Türkiye
devletinin başkentini yasa ile saptamak gerekiyordu. Tüm görüşler başkentin
Anadolu’da, Ankara olması noktasında toplanıyordu.
Başkent olarak Ankara'nın seçilmesinde şu faktörler etkili olmuştur:
a)
Coğrafi ve stratejik durum
b)
Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’nın oynadığı rol
İstanbul’un
başkent olarak kalması gerektiğini söyleyenler olmasına rağmen, 13 Ekim 1923’te
Ankara başkent olmuştur.
d)
Cumhuriyetin
İlanı (29 Ekim 1923)
Doğrudan ulus
egemenliğine dayanan ve yöneticileri halkın oyu ile seçilen devlet rejimlerine cumhuriyet denir.
Cumhuriyet’in ilan edilme nedenleri:
·
Devlet başkanlığı sorununun çözümlenememiş
olması
·
Meclis hükümeti sisteminin işleyemez hale
gelmesi
·
Yürütmenin en önemli sorumlusu olacak başbakanın
olmaması
·
Vatanın kurtarılmasında sonra TBMM’de görüş
ayrılıklarının doğması ve hükümet işlerinin aksaması
·
Ulusal egemenliğin tam anlamıyla
gerçekleştirilmek istenmesi
·
Bakanlar kurulunun görevden çekilmesinden sonra
eski bakanların yerine yenilerinin seçilememesi
·
Saltanat sorunun çözümlenmesinden sonra
cumhuriyet için gereken ortamın hazır olması
·
Yeni devletin adının ve rejiminin belirlenmesi
gereği
Özellikle
hükümet bunalımından yararlanan Mustafa Kemal ve arkadaşları 29 Ekim 1923’te
Cumhuriyet’in İlanı’nı sağlamışlardır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte anayasada
da değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler:
·
Yeni Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Bunun
gereği olarak cumhurbaşkanı seçilecektir.
·
Cumhurbaşkanı istediği bir milletvekilini başbakanlığa
atayacak, o da dilediği milletvekillerinden oluşan bir hükümet listesi
oluşturacaktır.
·
Başbakan diğer bakan arkadaşlarıyla birlikte
hükümet programını hazırlayıp TBMM’nin onayına sunacaktır. Güvenoyu alırsa
rahatça çalışabilecektir.
·
TBMM yürütme gücüne sahip olduğundan, kendi
içinden çıkan hükümeti her zaman denetleyip, gerektiğinde iş başından
uzaklaştırabilecektir.
Cumhuriyet’in
ilanından sonra, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı; İsmet Paşa TBMM başkanı seçildi.
Cumhuriyet İlanının sonuçları:
·
Devlet rejimi sorunu ortadan kalkmıştır.
·
Meclis hükümeti sistemine son verilerek kabine
sistemine geçilmiştir.
·
Devlet başkanlığı sorunu çözümlenmiştir.
Önemi:Ulusal egemenliğin ve
demokrasinin gerçekleştirilmesinde en önemli inkılaplardan biridir.
e)
Halifeliğin
kaldırılması(3 Mart 1924)
Halifeliğin kaldırılma nedenleri:
·
Saltanatın kaldırılması ile birlikte Osmanlı
devletinin ortadan kalkmasına rağmen, bir Osmanlı kurumu olan Halifeliğin
yaşaması.
·
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte devlet başkanının
seçilmesi sonucunda halifeliğin anlamını yitirmesi.
·
İddia edildiğinin tersine, Halifeliğin Müslüman
dünyada hiçbir etkinliğinin olmaması ( Arapların I. Dünya Savaşı’nda
İngilizlerle işbirliği yapması bu durumun kanıtıdır.)
·
Eski rejim yanlılarının Halifeliğe sığınıp,
Cumhuriyet aleyhtarlığı yapmaları.
·
Halife Abdülmecit Efendi’nin verdiği söze rağmen
padişah gibi davranıp yabancı elçileri kabul etmesi.
·
Halifenin, Türk ulusunun üzerinde gösterilmek
istenmesi.
·
İngilizlerin kışkırtmasıyla Hint Müslümanlarında
bir bölümün ve Mısır’ın, Halifeliğin
yaşatılması konusunda propagandaya başlamaları.
Not: Bu durum İngilizlerin halifelikten
yararlanmayı düşündüklerinin kanıtıdır.
·
Egemenlik hakkını dinden aldığı iddia edilen
halifelik makamıyla ulusal egemenliğin çelişmesi.
·
Tam anlamıyla demokrasiye geçilmek istenmesi.
Mustafa Kemal Halifeliği kaldırmadan önce İzmir’deki ordu manevralarına
katılarak, Halifeliğin hareketlerinden hoşlanmayan ordudan tam destek
istenmiştir. Sonunda 3 Mart 1924’teb TBMM’nin kabul ettiği kanunla Halifelik
kaldırılmıştır. Aynı kanunla Osmanlı ailesinin de yurt dışına çıkarılması
kararı alındı. Aynı gün çıkarılan diğer kanunlar:
·
Şeriyye ve Evkâf Vekaleti kaldırılmıştır.
Önemi:
Dinle devlet işlerinin ayrılmasında önemli bir adım atılmıştır.
·
Erkan-ı Harbiye Vekaleti kapatılmıştır..
Önemi: Erkan-ı Harbiye reisi. Genelkurmay Başkanlığı
ile Milli Savunma Bakanlığı yetkilerini birlikte üstlenmekteydi. Bu kurumun.
kapatılmasıyla ordu ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır, Genelkurmay
Başkanı asker, Milli Savunma Bakanı ise politikacı olmuştur.
·
Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiştir.
Halifeliğin
kaldırılmasının önemi
·
Ulusal egemenlik. tam anlamıyla gerekleştirilmiştir.
·
Laiklik konusunda en önemli inkılaplardan biri
gerçekleştirilmiştir. (Laik devlet)
f) Çok partili siyasi
yaşama geçiş
Türk
Devrimi'nin temel amacı çağdaş bir ( toplum oluşturmak ve demokrasiyi gerçekleştirmektir.
Demokrasi için gereken temel koşullar
şunlardır:
·
Herkesin özgürce düşünüp düşüncesini serbestçe
savunabilmesi.
·
Herkesin serbestçe oy kullanıp. ülke yönetimine
katılması
·
Farklı görüşlere sahip insanların örgütlenerek
siyasi parti kurma haklarının olması
·
Bireylerin demokratik haklarının anayasa
tarafından teminat altına alınması.
·
Egemenliğin çoğunluğa ait olması
·
Kurumların akılcı temellere dayanması
Mustafa Kemal,
siyasi partilerin demokrasinin ayrılmaz parçası
olduğunun
farkındaydı. Fakat. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Halk Fırkası'nın dışında
muhalefet partisi olarak kurulan partiler, rejim aleyhtarlığı yapmış ve eski
düzeni savunmuşlardır. Bundan dolayı kurulan partiler gereksinimleri
karşılayamamış ve çok partili döneme geçişi geciktirmiştir.
Mustafa Kemal dönemindeki demokratikleşme
denemeleri
Halk Fırkası (Partisi)
İlk TBMM'de tüm milletvekillerinin birleştiği en önemli konu vatanı
kurtarmaktı. Bunun dışındaki bazı konularda Mustafa Kemal'in görüşlerine
katılmayan milletvekilleri bulunmaktaydı. Bu milletvekilleri tarihe
"ikinci grup" olarak geçerken Mustafa Kemal yanlılarına "Birinci
Grup" denilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılıp, saltanatın kaldırılmasından sonra
muhalif milletvekillerinin sayısı artmıştır. Bu durum karşısında Mustafa Kemal,
yapılacak inkılapları örgütlemek, ulusu. bilgilendirmek amacıyla bir kadro
oluşturma gereği duymuştur. II. TBMM'nin açılması aşamasında kendi görüşündeki
ilerici kişilerin seçilebilmesi için kurulacak partinin basında Mustafa
Kemal'in bulunması gerekmiştir.
9 Ağustos 1923'te Yeni Türk Devleti'nin ilk siyasal partisi olan Halk
Fırkası kurulmuştur. Cumhuriyet'in ilanıyla partinin adı Cumhuriyet Halk
Fırkası olmuştur.Atatürk inkılapları bu partinin çabalarıyla yapılmış ve halka
benimsetilmiştir
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
ve Şeyh Sait ayaklanması
Mustafa Kemal'e muhalif olan kişiler, özellikle laiklik konusunu
kabullenemiyorlardı. Genellikle eski ittihatçı olan bu kişiler saltanat ve
halife yanlılarınca destekleniyorlardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir milletvekili hem asker, hem de
politikacı olabiliyordu. O sıralarda Musul sorununun olmasına rağmen, Kazım
Karabekir ve Ali Fuat Paşa görevlerini
bırakarak milletvekilliğine dönmüşlerdir. Bu durumdan kuşkulanan Mustafa
Kemal, kendine bağlı. komutanlardan milletvekilliğini bırakmalarını istemiştir.
Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşa ise komutanlığı teslim ettikten sonra
milletvekilliğine geri dönmüşlerdir. Böylece Mustafa Kemal odunun siyasetten
ayrılmasında önemli bir adım atmıştır.
Ordudan ayrılan Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşa'ya Refet Bele, Adnan
Adıvar, Rauf Orbay Katılmış ve 17 Kasım 1924'de Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası (İlerici Cumhuriyet Partisi) kurulmuştur.
Parti, muhalefet yapmaktan farklı amaçlar taşıyordu. Parti programında
bulunan "Parti din inançlarına saygılıdır." Maddesi, Cumhuriyeti
dinsizlik gibi gösterip, iktidara gelmek için hala halifelikten yana olan
kişilerin oylarını almayı hedefliyordu.
Atatürk inkılaplarına karşı kurulan bu parti, ilk şubesini Urfa'da
açmıştır. Özellikle Doğu Anadolu'da din elden gidiyor propagandasını yapan
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, İngiliz ajanlarına da yardım etmiş oluyordu.(
Aynı günlerde Musul'u bırakmak istemeyen İngilizlerde Doğu Anadolu'da
Cumhuriyet ve devlet aleyhtarı propaganda yapıyorlardı.
Tüm bu çalışmalar sonucunda 13 Şubat 1925'te Doğu'da Şeyh Sait
ayaklanması başlamıştır. İngilizler bu ayaklanmayı Doğu Anadolu'da yeni bir
devletin kurulmasını sağlamaya çalışmışlardır. İngilizlere göre, ordu bu
ayaklanmayla uğraşacağından Musul meselesi de gündemden çıkacaktı.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da
farkında olmadan bu oyuna alet olmuştu.
Sonuçta ayaklanma bastırılmış ve ayaklanmacılar idam edilmiştir. Bu
ayaklanma sırasında İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulmuştur. Bunun dışında
Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılarak huzurun sağlanması, vatanın tehlikelerden
korunması, rejimin benimsenmesi amaçlanmıştır.
Takrir-i Sükun Kanunu'nun önemi:
karşıt eylemlere izin verilmediği için
bu kanunun geçerli olduğu dönemde Atatürk inkılapları arka arkaya
gerçekleştirilmiştir. Bu kanun, Atatürk inkılaplarının
gerçekleştirilmesini ve halka benimsetilmesini kolaylaştırmıştır.
Şeyh Sait Ayaklanmasının önemi:
Cumhuriyet tarihimizin ilk gerici ve düzen karşıtı eylemidir.
Şeyh Sait ayaklamasının sonucunda Hükümet Takrir-i Sükun Kanunu'nun
verdiği yetkilere dayanarak 5 Haziran 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası'nı kapatmıştır. Rejim aleyhtarı ve gerici faaliyetler yasaklandı.
Not: Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası, demokrasinin henüz işlemediğinin kanıtlarından birisidir.
Mustafa Kemal'e suikast girişimi
Eski ittihatçılardan bir grup, düşünsel yollarla mücadele edemedikleri
Mustafa Kemal'e suikast yapmaya karar vermişlerdi.
Mustafa Kemal'in İzmir gezisi sırasında yapılmak istenen suikast, bir
ihbar sonucunda anlaşılmış ve Mustafa Kemal kurtulmuştur.
İzmir Suikastı olarak biline bu olaydan sonra, suikast girişimcileri
tutuklanmış ve ittihatçılık tasfiye edilmiştir.
Serbest Cumhuriyet Fırkası ve
Menemen Olayı
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, 1925-1930 yılları
arasında Atatürk İNKILAPLARI yoğunlaşmış ve başarılı olmuştur.
Bu aşamada yeni bir parti arayışları başladı.Bu durumun nedenleri:
a) 1929 Dünya Ekonomik
Bunalımı sırasında hükümetin denetlenmesi zorunluluğu doğması
b) sorunları çözmede
yeni kadroların yararlı olabileceğine inanılması
c) demokrasinin
gereklerine inanılması
Mustafa Kemal, yeni bir parti konusunda arkadaşı Fethi Okyar'ı teşvik
etmiştir. 12 Ağustos 1930'da Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü partisi olan
Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Liberal Ekonomiyi savunan bu parti,
devletçi olan Halk Fırkasında ayrılıyordu.
Partinin kurulmasından sonra gerici kadrolar bu partiye sızmaya
başladı. Fethi Okyar'a rağmen parti amaçları dışında çalışmaya başladı. Bu
durumu gören Fethi Okyar 18 Aralık 1930'da partisini kapatmıştır.
Serbest Cumhuriyet fırkasının kapanması üzerine, 23 Aralık 1930'da
Menemen'de gericiler ayaklanmıştır. Asteğmen Öğretmen Kubilay Ayaklanma
sırasında şehit edilmiştir.
Mustafa Kemal'e göre Menemen olayı Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı bir eylemdi. Eylemciler
yakalanarak cezalandırılmıştır.
Çok parti girişimlerinin
başarısızlıkla sonuçlanma nedenleri:
·
Demokrasi bilincinin ve demokrasi için gereken
ortamın henüz oluşmamış olması
·
II. Dünya Savaşı'nın başlaması
g) Kadınlara siyasi hakların
verilmesi
Nedeni: Türk Medeni Kanunuyla Türk
kadınının birçok hak elde etmiş olmasına rağmen herhangi bir vatandaş gibi siyasi
yaşama katılma hakkının olmaması.
İlk aşamada
1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı verildi. 1934'te yapılan
bir Anayasa değişikliğiyle Türk kadını milletvekili seçme ve seçilme hakkını
kazanmıştır.
Önemi: Kadının siyasal yaşama katılmasıyla
ulusun tamamı, kendini temsil etme hakkını kazanmıştır.
HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
Bireylerin yaşam ilişkilerinde uymak zorunda oldukları kurallara hukuk
denir. Hukuk kurallarını devlet koyduğuna göre, o zaman hukuk, insanların
birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar haline
gelmektedir.
Hukukta devrim yapılmasının nedenleri:
·
Hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime
dayandırılması gereği
·
Ekonomi, ceza, ticaret hukukunda eksiklikler
olması
·
Devletin vatandaşlarına aynı hukuku uygulamak
zorunda olması
·
Osmanlı Hukuk sisteminin çağdaş kavramlara yer
vermemesi
·
Devletin demokratik çağdaş ve laik yapısını
koruyacak hukuk kurallarının getirilmesinin zorunlu olması
·
Osmanlı Devleti’ndeki eski-yeni hukuk sistemi
ikiliğine son verilmek istenmesi
Eski hukuk devletinin sorunlarının giderilebilmesi için hukukun akla ve
bilime dayandırılması gerekiyordu. Bunun için bir yandan devlet
laikleştirilecek, bir yandan da hukuk kuralları akla uydurulacaktı.
a)
1924
Anayasası
Özellikleri:
·
Türkiye Devletinin Cumhuriyet’le yönetildiği
maddesi vardır.
·
Türkiye Cumhuriyeti’nin dininin İslam, dilinin
Türkçe olduğu maddesi vardır.
·
Egemenlik 1921 Anayasası’nda olduğu gibi ulusa
verilmiştir.
·
Güçler birliği ilkesinin bulunmasına rağmen bu
ilke yumuşatılmıştır.
·
Tüm gereksinimlere yanıt verdiği için Kanuni
Esasi’yi kesinlikle reddetmiştir.
b) Şeriyye Mahkemelerinin kapatılıp, bağımsız
mahkemelerin kurulması (1924 Anayasasıyla kurulmuştur.)
c)
Hukuk
mektebi’nin açılması
d) Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi (17
Şubat 1926)
Hukuk düzeninin temeli olan medeni hukukta, kişilerin hak ve borçları,
ailenin kuruluşu, işleyişi, sona ermesi, miras sorunları gibi konulara açıklık
getirilir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun yenileştirilmesi söz konusu
olduğunda ilk değerlendirilmesi gereken medeni hukuktu.
Osmanlı Devleti devrinde Mecelle denilen bir medeni kanun
hazırlanmıştır. Sadece Hanefilere yönelik olan bu kanun, eşyalarla insanlar
arasındaki ilişkiyi düzenliyordu.
Türk Medeni Kanunu’nun amacı
·
Devleti ve hukuk düzenini laikleştirmek
·
Aile ve toplum içindeki kadına insanca bir yer
sağlamak
·
Demokratik bir toplum yapısını oluşturmak
Bu gereksinim ve amaçlar doğrultusunda Türk Medeni Kanunu kabul
edilmiştir. En son hazırlandığı için eksiksiz bir medeni kanunu olan İsviçre Kanunu’ndan
yararlanılanarak hazırlanan Türk Medeni Kanunu’yla getirilen başlıca esaslar
şunlardır:
·
Kadınla erkek arasında toplumsal ve ekonomik
alanda tam bir eşitlik sağlanmıştır
·
Kadın her mesleğe girebilir
·
Aile hayatında eşler arasında ayrım yapılmamıştır
·
Kadına da boşanma hakkı verilmiştir
·
Aile toplumun temeli sayılmış, çocukların iyi
yetişmeleri için ana-babaya yükümlülükler konulmuştur.
·
Evlenme işlemi devlet denetiminde tutulmuştur
·
Mirasta kadın – erkek ayrımı ortadan
kaldırılmıştır.
·
Kişilerin mallarla ve birbirleriyle olan çelişkilerine son verilmiştir.
Önemi: Demokratik ve Laik
bir hukuk sisteminin yaratılmasında en önemli devrim gerçekleştirilmiştir
Türk Medeni Kanunu’ndan sonra Ceza ve ticaret kanunları da yürürlüğe
konulmuştur.
e)
1928 Anayasa
değişikliği :Bu anayasa değişikliğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin dini
İslamiyet’tir maddesi anayasadan çıkarılmıştır.
Yorum: Bu anayasa değişikliğiyle laik devlet aşamasına geçilmiştir.
Yorum: Bu anayasa değişikliğiyle laik devlet aşamasına geçilmiştir.
f)
1937 Anayasa
değişikliği: Bu anayasa değişikliğiyle birlikte diğer Atatürk ilkeleri de
anayasaya girmiştir.
EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
Osmanlı eğitim
sistemi kuruluş ve yükselme dönemlerinde sağlıklı iken, Kanuni Sultan Süleyman
Döneminden sonra yozlaşmaya başlamıştır. Dinsel derslere ağırlık verilirken
pozitif bilimler ve felsefe eğitimden çıkarılmıştır. Bunun sonucunda dar
kalıplar içinde, çevresinde olanlara karşı duyarsız bir nesil yetişmeye
başlamıştır.
Avrupa
Rönesans hareketleri ve aydınlanma çağının başlamasıyla bilim ve uygarlıkta
ileri giderken, Osmanlı devleti tüm bu gelişmelerden uzak kalmıştır. Medrese
dışında eğitim kurumlarının açılmaması, dünya görüşünün kısırlaşmasına da neden
olmuştur.
XVIII.
yüzyıldan sonra eğitimde arayışlara giren Osmanlı devleti, askeri amaçlarla
okullar açmıştır. Mühendishaneler, Harbiye ve Tıbbiye bu amaçla açılan
okullardır. İdadiler, rüşdiyeler, yabancı okullar açılırken; medreselerin
işlevini yerine getirmeyen kurumlar olmalarına rağmen kapatılmaması, eğitimde
ikiliğe neden olmuştur.
Eğitimdeki
ikilik kültürel çatışmaya, neden olmuştur. Okur-yazar oranının düşüklüğünün
yanında bu olumsuzluğunda ortaya çıkması, eğitimdeki yenilikleri amacından
uzaklaştırmıştır.
Atatürk’e göre eğitim sisteminin taşıması
gereken özellikler
Ulusal : Eğitim ulusal amaçlara hizmet
etmeli, ulusal bilinci ve ulusal bağımsızlık duygusunu aşılamalıdır.
Laik : Eğitim akla ve bilime dayanarak
araştırma duygusu yaratmalıdır.
Çağdaş : Çağın koşul ve gereklerine
açık olmalı ve çağdaş temellere dayanmalıdır.
Demokratik : Kız – erkek ayrımı
yapılmadan herkese eşit oranda eğitilme hakkı tanınmalıdır.
Denetlenebilir : Eğitim esasları
yukarıda verilen ilkelere uyun olarak Milli eğitim Bakanlığı’nca belirlenmeli
ve yine Milli Eğitim Bakanlığı’nca denetlenmelidir.
1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
Bu kanunla:
a)
Yurttaki her çeşit eğitim ve öğrenim kurumu devlet
elinde toplanacak ve devlet denetimine girecekti.
b)
Devlet, eğitimin her çeşidiyle doğrudan doğruya
uğraşacaktı.
c)
Milli Eğitim Bakanlığı, tüm eğitim ve öğretim
işlerinden sorumlu olan tek makamdı.
Önemi:
a)
Atatürk’ün eğitim konusunda düşündüklerinin ifadesi ve
uygulaması Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla olmuştur.
b)
Laiklik ve laik eğitim konusundaki en önemli inkılaplardan biridir.
2. Medreselerin kapatılması
1925’te
çıkarılan bir kanunla medreseler kapatılmıştır.
Medreselerin kapatılma nedenleri:
a)
Eski – yeni çatışmasın önlemek
b)
Devlet ve hukuk düzeninin laikleşmesinden dolayı,
medresenden yetişecek din bilginlerine ihtiyaç olmaması.
c)
Tutucu çevrelerin kendi amaçları doğrultusunda adam
yetiştirmelerini önlemek.
Medreselerin
kapatılmasından sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak İmam-Hatip
okullarıyla, İstanbul Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi açılmıştır.
3. Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun
Maarif :
Eğitim
1930’da kabul
edilen bu kanunla okul programlarından zorunlu din dersleri çıkarılmıştır. Bu
uygulama 1930’da şehir okullarında, 1933’te köy ilkokullarında başlamıştır.
Aynı yıl içinde Milli Eğitim Bakanlığı Örgüt ve Ödevler Kanunu’ndan okullarda
din öğretimiyle ilgili kanunlar çıkarıldı.
Not: 1928’te Arapça ve Farsça dersleri
kaldırılarak bu dillerin öğrenimi, üniversite düzeyinde bilimsel araştırma
araçları olarak okutulması biçimine sokuldu.
Maarif Teşkilatı hakkında Kanun’un Önemi:
a)
Laik eğitim konusundaki en önemli devrimdir.
b)
Bugünkü eğitim sistemimizin temelini oluşturmuştur.
4. Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
Yeni Türk harflerinin kabul edilme
nedenleri:
a)
Arapça ve Farsça’ya dayalı olan Osmanlıca’nın zor
okunup yazılması.
b)
Akılcı temellere dayanan bilgi ve kültürün kolayca
yayılabilmesi için kolay okumanın ve okuduğunu kolay anlamanın zorunlu olması.
c)
Türkçe’nin Arapça’ya uygun olmaması
d)
Türkçe'nin kolay okunup yazılan, yaşayan bir dil haline
getirilmek istenmesi
e)
Dilimizin Arap boyunduruğundan kurtarılmak istenmesi.
19262’dan
itibaren yapılan araştırmalar sonucunda Latin alfabesinin dilimize en uygun
alfabe olduğu anlaşılmıştır. Devrimci bir atılımla Yeni Türk Harfleri
hakkındaki kanun çok kısa bir sürede uygulanmıştır.
Önemi: Türk dilinin, bilim ve
kültürünün gelişmesi gerçekleştirilmiştir.
Bu kanunu
eleştirenlerin görüşleri şu noktalarda toplanmıştır.
a)
Yeni harfler ulusal değildir. (Latince, Arapça’dan çok
daha fazla dilimize uymuştur.)
b)
Kur’an’ın Arapça yazılmış olmasından dolayı Arap
harfleri dine uygundur. (Kur’an sözlü olarak gönderilip, daha sonra yazıya geçirildiği
için Arapça’yı kullanmak, kültürel emperyalizme boyun eğmektir.)
Eleştirenlerin
unuttuğu en önemli konu, kurulan Türk devleti’nin dini temellere değil, ulusal
egemenliğe dayalı bir devlet olduğudur. Bu durumda ulus, hangi alfabeyi uygun
görürse bunu kullanma hakkına sahiptir.
5. Türk Tarih kurumu’nun kurulması(1931)
Türk Tarih Kurumu’nun kurulma nedenleri:
a)
Osmanlı tarihçilerinin İslamiyet’ten önceki Türk
Tarihi’ni araştırmamaları.
b)
Osmanlı Devletinde ulus tarihi” değil, “ümmet tarihi”
anlayışının olması.
c)
Ulusal tarih bilincine gereksinim duyulması.
d)
Türk Vatanı ile ilgili haksız iddia ve taleplerin
çürütülmek istenmesi.
e)
Türklere yöneltilen önyargılı iftiraların çürütülmek
istenmesi.
f)
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önce de büyük
uygarlık ve devletler kurduğunun kanıtlanması.
g)
Anadolu’daki Türklerden önceki uygarlıkların
araştırılması.
h)
Türklerin dünya uygarlığına yaptıkları katkıların
ortaya konulması.
i)
Gerçeklere dayanan bilimsel ve nesnel bir tarih
anlayışının oluşturulması.
Bu nedenlere
bağlı olarak önce 1931’da Türk Tarihi’nin ana Hatları adlı bir eser
yayınlanmıştır. Daha sonra 1931’de Türk Tarih Kurumu kurulmuş ve aynı yıl
içinde ağırlığın Türk tarihi’nin oluşturduğu Genel Tarih serisi yayınlanmıştır.
Önemi: Tarih konusundaki çalışmalar ve
Türk Tarih Kurumu, ulusal bilinci ve
bütünlüğü güçlendirilmiş, ulusun kendisine ve tarihine güvenini artırmıştır.
Atatürk’ün tarihçilerden bekledikleri
a)
Gerçeğe bağlı kalmaları
b)
Belgelere dayanmaları
c)
Ulusal süzgeçten geçirmeleri
d)
Nesnel olmaları
Atatürk, sözü
edilen niteliklere sahip olan tarihçilerin yetişmeleri için Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasını sağlamıştır.
6. Türk Dil Kurumunun Kurulması(1932)
Atatürk’e
ulusu oluşturan en önemli unsurlardan biri dildi.
Dil konusunda yapılan inkılapların amacı
Türk dilini
yabancı sözcük ve kuralların istilasından kurtarıp, olabildiği ölçüde ulusal ve
çağdaş bir dil haline getirmek.
Demokratik
rejimlerde devletle halkın konuştuğu diller arasında farklılık yoktu. Osmanlı
Devleti’nde devlet Osmanlıca, halk
Türkçe kullanmaktaydı. Bu durumda dil, halk ile devlet hatta halk ile aydın ve
edebiyatçı arasındaki kopukluğa bile neden olmuştur.
Osmanlı
Devleti’nde Türkçe konuşanların aşağılandığı bir noktaya gelinmişti.
Türkçe'nin
bilim dili olamayacağı bile savunulmuştur. Osmanlı Devleti’nin sonlarına doğru
edebiyatçılar arasında başlayan Osmanlıca – Türkçe tartışması ise halka
ulaşamamıştır.
Dil konusuna eğilme nedenleri
a)
Okul kitaplarıyla, devlet ve basın dilinin halkın
anlayabileceği şekilde olması gereği
b)
Türkçeyi konuşulan, gelişen, çağının gereksinimlerine
karşılık veren gelişkin bir dil haline getirmek
c)
Türkçeyi yabancı dil egemenliğinden kurtarıp, dil
emperyalizmine son vermek
Tüm bu nedenlere bağlı olarak
dil çalışmalarını kurumlaştırabilmek ve bilimsel düzeye ulaştırabilmek için
1932’de Türk Dil Kurumu kurulmuştur
Not: Atatürk, vasiyetinde Türk Dil Kurumu’nun kapatılmamasını isterken, bu kuruma ve Türk diline verdiği önemi de ortaya koymuştur
Not: Atatürk, vasiyetinde Türk Dil Kurumu’nun kapatılmamasını isterken, bu kuruma ve Türk diline verdiği önemi de ortaya koymuştur
7. İstanbul Üniversitesi’nin Açılması
Osmanlı
Üniversitesi olan fakat bir üniversite olarak işlevini yerine getirmeyen
Darülfünun kapatılmış ve 1933’te İstanbul Üniversitesi açılmıştır.
ÇAĞDAŞLAŞMA VE UYGARLIK
Kültür ve uygarlık, ulusal kültür
Kültür,
yaratıcı etkinliklerin doğmasını ve gelişmesini sağlayan toplumsal düzendir.
Kültür için belli bir ortamın olması gerekir. Bu ortamı siyasal, ahlaki
unsurlar ile bilim ve sanata erişme isteği oluşturur. Kültürün oluşmasında ilk
adımı yaz ve dil oluşturur. Aynı dili konuşanlar genellikle aynı ve birbirine
benzer kültür değerleri üretirler. Dil birliği, aynı amaç doğrultusunda ve bir
coğrafi alan içinde kendini gösterirse “ulusal kültür” doğar.
Ulusal
kültürler, kimliğini koruyamazsa ulusun, milli varlığı da korunamaz.
Ulusal kültürün sahip olması gereken
özellikler:
a)
Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmalıdır.
b)
Dinamik ve ileriye dönük olmalı.
c)
Toplumun tüm kesimlerince benimsenmelidir.
GÜZEL SANATLARDA YAPILAN İNKILAPLAR
Güzel sanatlarda devrim yapılmasının
nedenleri:
a)
Güzel sanatlardaki başarının inkılapların başarısı
olarak görülmesi
b)
Ulusal kültürün en önemli unsurlarından birinin güzel
sanatlar olması
Bu alanda yapılan başlıca İNKILAPLAR
şunlardır:
a)
1924’te Musiki Muallim Mektebi’nin açılması, 1936’da
Devlet Konservatuarı’na dönüştürülmesi
b)
Türk Devlet tiyatrosu ile Türk Devlet Operası’nın
kurulması
c)
1932’de Halkevleri’nin açılması
d)
Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Resim – İş ve Müzik
bölümlerinin açılması
e)
1937’de Folklor Arşivi’nin kurulması
f)
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın kurulması
g)
Resim ve Heykel Müzesi’nin açılması
h)
Resim yarışmalarının düzenlenmesi
i)
Sanatçıların desteklenmesi
TOPLUMSAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
Devlet ve hukuk düzenin laikleşmesiyle birlikte, toplumsal kurumların da laikleşmesi gerekiyordu.laik düzenle uyuşmayan gereksiz kurumların, kanunlar aracılığıyla kaldırılması yada düzeltilmesi gerekiyordu. Bu amaçla yapılan başlıca inkılaplar şunlardır:
1. Tekkelerin, Zaviyelerin ve Türbelerle Tarikatların kapatılması
TOPLUMSAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
Devlet ve hukuk düzenin laikleşmesiyle birlikte, toplumsal kurumların da laikleşmesi gerekiyordu.laik düzenle uyuşmayan gereksiz kurumların, kanunlar aracılığıyla kaldırılması yada düzeltilmesi gerekiyordu. Bu amaçla yapılan başlıca inkılaplar şunlardır:
1. Tekkelerin, Zaviyelerin ve Türbelerle Tarikatların kapatılması
Osmanlı
Devleti’nde, Tanrı’ya erişmek yolunda yöntemler arayan dini akımlara tarikat denir. Tarikat üyelerinin bir
araya gelip toplandıkları ve yaşadıkları yere tekke veya zaviye denirdi.
Tarikatlar,
zamanla amaçlarından saparak dini sömürmeye başlamışlardır. Tarikat şeyhleri
siyasete de karışmışlar, siyaseti kendi çıkarlarına araç haline getirmişlerdir.
30 Kasım
1925’te çıkarılan bir kanunla tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Bu yerlerin
mülkiyetine sahip olanların haklarına dokunulmamıştır.
Yorum: Bu durum, dil sömürgesine izin
verilmezken, ibadete kimsenin karışmadığının kanıtıdır. Aynı kanunla dinsel
lakap ve ünvanlar da yasaklanmıştır.
2. Kıyafet Devrimi
Osmanlı
toplumu karmaşık bir yapıya sahipti. Bu karmaşık yapı kıyafette de kendini
gösteriyordu. Kıyafette birlik yoktu. Etnik gruplardan, siyasi düşüncede
olanlara kadar herkes farklı kıyafetteydi.
Osmanlı
Devleti’nde kıyafette ilk değişikliği II. Mahmut yapmıştır. II. Mahmut’un fesi
getirmesi bile tepkilere neden olmuştur. Kıyafeti tamamlayan başlık da kıyafet
gibi çeşitlilik gösteriyordu. Daha önemlisi kıyafetin çağdaş ölçüler dışında
olması Osmanlı toplumunun Batı karşısında aşağılanmasına neden oluyordu.
Tüm bunları
gören Atatürk, 1925 Ağustos’unda Kastamonu’ya yaptığı gezi sırasında Türk
halkına şapkayı benimsetmiştir. Mustafa Kemal’e göre şapka, Türk Devrimi’nin
simgesidir. 1925’te bu konuda çıkarılan kanunla, fes ve benzeri başlıklar
yasaklanarak şapka kullanılmaya başlandı. Aynı dinden olursa olsun, din
adamlarının dinsel kılıklarını yalnız ibadet yerlerinde giyebilecekleri kararlaştırıldı.
Her dinin en üst rütbeli kişisi bu kararın dışında bırakıldı.
Önemi:
a)
Günlük hayatta laikliğe aykırı görüntüler ortadan
kalkmıştır.
b)
Kıyafetin dinsel görüşlere ilgisi olmadığı
kanıtlanmıştır.
Not: Atatürk, Türk kadının kıyafetine
karışmamıştır. Türk kadının çağdaşlaşma konusunda bilinçlenerek kendi
kıyafetindeki değişikliği yapacağına inanmıştır.
3. Soyadı Kanunu’nun kabulü
Nedeni: Osmanlı toplumunda soyadı
olmadığı için karışıklıkların çıkması
1934 yılında
çıkarılan kanunla herkesin resmi bir soyadı olacaktı. Çıkarılan özel bir
kanunla Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verilmiştir.
Not: Aynı yıl kabul edilen bir kanunla
Toplumsal ayrıcalık ifade eden eski unvanların
kullanılması yasaklanarak, kanun önünde eşitlik ilkesinin
gerçekleşmesinde önemli bir adım atmıştır.
4. Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik
Osmanlı
Devleti’nde uygar toplumlardan farklı ölçüler kullanılmaktaydı. Cuma günleri
tatil günleriydi Hicri takvim kullanılıyordu.
Avrupa
devletleri Miladi takvimi kullandıkları için tarih olaylarının karşılaştırılması,
ticaret işleri ve resmi ilişkileri güçleştirmiştir.
Günlük saat
ise güneşin batışı saat 12 olarak saptanıyor ve buna göre belirleniyordu. Bunun
yanında, Batı saatlerinin de kullanılmasından dolayı ortaya ikili bir durum
çıkmıştır. 1925 yılında çıkarılan bir kanunla takvim ve saatteki karışıklık
giderildi. Modern saat ve Miladi takvim kabul edildi (25 Aralık 1925).
Hafta tatili
Cuma gününden Pazara alınmıştır. 1931 yılında ağırlık ölçüleri de
değiştirilmiştir. Ağırlık ölçüsü olarak okka yerine kilogram, uzunluk ölçüsü
olarak arşın ve endaze yerine metre kabul edilmiştir.
Önemi: Bu İNKILAPLARle ticaret ve
ekonomik alanda işlemler kolaylaşmış, yurdun her yerinde tam bir ölçü düzeni
kurulmuştur.
EKONOMİK ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
a) Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik durum
Ekonomik etkinlik,
yaşama mücadelesinin sürdürülme etkinlikleridir. Ekonomik hayat ise, bir
ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına kullanarak, olabildiğince ihtiyaçları
giderme etkinliğidir. Her alanda üretime dayanır.
Üretimle
birlikte hizmet de ekonominin ayrılmaz parçasıdır. Hizmet de sanayi, tarım ve
ticaret gibi üretim olarak kabul edilir.
Osmanlı
ekonomisi tarıma dayalıdır. Oysa Avrupalılar Coğrafi Keşifler’le birlikte
ticareti geliştirerek ekonomiyi canlandırmışlardı. Sanayi Devrimi’nden sora
üretim tarzı tamamıyla değişmiştir. Osmanlı Devleti ise bir yandan kapitülasyon
boyunduruğuna girmiş, bunun ötesinde Batı’daki gelişmelere yabancı kalmıştı.
Avrupa devletleri, her türlü aracı kullanarak Osmanlı Devleti’ni yarı sömürge
haline getirmişlerdir. Dış borçların ödenmemesi üzerine, Avrupa devletleri
Osmanlı Devleti üzerinde tam bir ekonomik denetim kurmuşlardı.
Türk Kurtuluş
Savaşı’nın kazanılmasından sonra ekonomi şu durumdaydı:
a)
Sınırlı kaynaklar savaşlarda tüketilmişti.
b)
Savaşlar sırasında insan kaynakları kurumuştu.
c)
Sanayi yoktu. Her türlü sanayi ürünü dışarıdan
getirilmekteydi. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin ekonomik olarak biraz daha
çökmesine neden olmuştu.
d)
Osmanlı Devleti hammadde kaynağı ve açık Pazar olarak
kullanılmaktaydı.
e)
Tarım ilkel usullere dayanmaktaydı.
f)
Ulaşım sorunları oldu için üretilen mallar ülke
içerisine dağıtılamıyordu.
g)
Ticaret azınlıkların elindeydi.
h)
Ekonomik yatırımlara ayrılması gereken sermaye orduya
harcanmıştı.
i)
Oldukça fazla dış borç bulunmaktaydı.
Osmanlı Devleti’nden kalan bu ekonomik mirasla hiçbir şey yapılamıyordu.
Osmanlı Devleti’nden kalan bu ekonomik mirasla hiçbir şey yapılamıyordu.
Ulusal Ekonomi İlkesi ve uygulamaları
Atatürk
gerçekçi, sağlam temellere dayanan ekonomik modeli ve ulusal ekonominin
ilkelerini saptamak amacıyla 18 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni
toplamıştır.
Kongre’de
Misak-ı İktisadi (Ekonomi Andı) kabul edildi. Buna göre:
a) Türk Ulusu uzun özveriler sonucu elde ettiği
bağımsızlığından hiçbir ödün
vermeyecektir.
b) Ekonomik gelişmemiz ve kalkınmamız ulusal
bağımsızlığımız içinde
sağlanacaktır.
c) Esas, ulusal bağımsızlık gibi ekonomik
bağımsızlıktır.
Önemi: Misak-ı İktisadi büyük
devletlerin ekonomik boyunduruğu altına girmeden, kendi çabalarımızla
kaynaklarımızı değerlendirmemizi öngördüğünden, Milli Ekonomi İlkesi olarak kabul edilmiştir.
Tarım
Devletin
ekonomik yapısı tarıma dayandığından, ekonomik girişimlere tarımla
başlanmıştır.tarımda belirlenen hedefler şunlardır:
a)
Tarımsal üretimi artırarak vatandaşı daha iyi beslemek
b)
Tarımı gelir sağlayıcı bir duruma getirmek
c)
Köylünün yaşama standardını düzeltmek
Atatürk,
köylüye gerçek değerini vermek amacıyla tarımsal üretimin artırılması
gerektiğine inanmaktaydı.
Tarımda yapılan atılımlar
a)
Aşar vergisi kaldırıldı
Amacı:
·
Köylüyü ekonomik anlamda rahatlatmak
·
Feodalleşmeye neden olan iltizam sistemine son
vermek
Not: Osmanlı Devleti’ndeki
iltizam sistemi toprak ağalarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
Önemi:
·
Köylü ekonomik bir yükten kurtulmuş ağalık
kurumuna darbe vurulmuştur.
·
Tarımsal üretim dört katına ulaşmıştır.
Not: Aşar Vergisi’nin
kaldırılmasıyla devlet büyük bir özveride bulunmuştur. Türkiye Devleti’nin ilk
bütçe açığı doğmuştur
b)
Köylüye ucuz kredi sağlamak amacıyla Ziraat Bankası’nın
kredi olanakları artırıldı.
c)
Köylünün tohum ve benzeri gereksinimlerini karşılamak
amacıyla Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu.
d)
Tüccarı aradan çıkararak köylünün malını doğrudan
pazarlayabilmesi için kooperatifçilik
teşvik edildi.
e)
Tarımda bilimsel araştırmaların yapılabilmesi için
Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu.
f)
Devlet üretme çiftlikleri kuruldu.
g)
1929’da topraksız köylülere toprak sağlanmak için bir
Toprak Reformu yapılmak istenmiş, başarılı olunamamıştır.
Ticarette yapılan atılımlar
Üretilen
malların dağıtılması ve tüketicinin eline ulaştırılması ticaretin konusudur.
Ticaret geliştiğinde vatandaşa daha iyi hizmet verilir, yeni iş alanları açılır
ve sermaye birikimi olur.
Azınlıkların
elinde bulunması, Osmanlı ticaretinin gelişmesini önlerken, kapitülasyonlar da
ticaretin gelişmesine önemli bir darbe vurmuştur.
Kapitülasyonların
kaldırılmasından sonra Türk ticaretinin kurulup geliştirilmesi için
girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimler:
a)
Türkiye İş Bankası’nın kurulması (1924)
Amacı: Özel girişimci kredi sağlamak
Önemi: Milli tüccar gelişme olanağı bulmuştur.
b)
Kabotaj Kanunu’nun çıkarılması (1926).
Amacı: Kapitülasyonlarla elimizden
alınan Türk denizlerinde gemi işletme hakkının yalnız Türkiye’ye ait olmasını
sağlamak
Önemi: Vatanımıza ve ticari
haklarımıza sahiplendiğimizin kanıtıdır.
c)
Yabancıların kurduğu ticaret işletmeleri satın
alınmıştır. (Milli ekonomi ilkesi)
Sanayi ve madencilikte yapılanlar
Atatürk’e
göre sanayileşirken öz ve temel kaynaklara dayanmak ve öncelikle temel sanayi
girişimlerini başlatmak gerekiyordu.
Her
alanda sanayileşmenin gereğine inanılırken, bu konudaki girişimler ilk aşamada
özel kesime bırakılmıştır. 1926’da Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmıştır. Bu
kanunun amacı, özel girişimciyi sanayiye yatırım yapmaya teşvik etmekti. Fakat
bu girişim başarısız olmuştur. Bu durumun nedenleri:
a)
Özel sermayenin yetersiz olması
b)
1929 Dünya ekonomik bunalımının çıkması
Not:
Teşvik-i Sanayi Kanunu ile sadece Uşak şeker fabrikası ve bir dokuma
fabrikası açılmıştır.
Teşvik-i
Sanayi Kanunu’nun başarısız olması üzerine devlet sanayileşme işini
üstlenmiştir.
1931-1932
yılları arasında hazırlanan ve 1933’te kabul edilen I. Beş Yıllık Kalkınma
Planı, 1934’te uygulamaya konulmuştur. Bu kanunun yürürlükte olduğu yıllarda:
a) Kamu İktisadi Teşekkülleri oluşturulmuştur.
b) Sümerbank ve Sümerbank’a bağlı beş kumaş
fabrikası açılmıştır.
c) Beykoz Ayakkabı Fabrikası açılmıştır.
d) Paşabahçe şişe ve cam fabrikası açılmıştır.
e) Şeker ve çimento fabrikaları açılmıştır.
f) İzmit’te
kağıt fabrikası kurulmuştur.
g) Gemlik’te yapay ipek fabrikası açılmıştır.
Daha
sonra ilk ağır sanayi atılımı gerçekleştirilmiştir ve 1939’da Karabük’te ilk
demir- çelik fabrikası kurulmuştur.
Elektrik
işlerine girmekle görevlendirilen Etibank 1935’te kurulmuştur.Madenlerin
işletilmesi de Etibank’a bırakılmıştır.Aynı gün kurulan Maden Tetkik ve Arama
Enstitüsü, maden arama ve bulmakla görevlendirilmiştir.
Bu
dönemde ayrıca Türkiye Emlak Kredi Bankası (1936), Denizbank (1937), Devlet
Ziraat İşletmeleri Kurumu (1938) gibi önemli kuruluşlar kurulmuş ve Ziraat
Bankası’na yeni bir yön verilmiştir.
Bayındırlık ve ulaştırma alanında
yapılanlar
Osmanlı Devleti’nde ihmal edilen
Anadolu, Cumhuriyet yönetimince bir bütün olarak kabul edilmiştir. Sanayileşme
ile birlikte bayındırlık hareketleri de başlamıştır.
Üretilen malların ulaştırılması
için hiç karayolu yoktu.Batı Anadolu’daki demiryolu ise yabancılara
yaptırılmıştı.Bunun yanında sahillerimizde liman da yoktu.Bu durum karşısında ilk
olarak, yurdun doğal yapısı göz önünde bulundurularak demiryolu yapımı başladı.
Aynı sıralarda Anadolu demiryolları da yabancılardan satın alınarak
ulusallaştırma yolunda bir adım atıldı.Daha sonra liman ve karayolları da
yapılmıştır.
Sağlık ve Tıp alanında yapılanlar
İlk
TBMM Hükümeti’nde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı vardı. Bu kurum, sağlık
sorunlarını devlet eliyle çözmüş ve bulaşıcı hastalıklara karşı önlem almıştır.
Sıtma ve frengiye karşı başarılı bir mücadele verilmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder