24 Temmuz 2014 Perşembe



Atatürk İNKILAPLARI'nın amacı, içeriği  Osmanlı devletinin bozukluklarını belirmiştir. Tıpkı ekonominin bozuk olmasından dolayı ekonomide İNKILAPLARIn yapılması gibi.

SİYASİ ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
Siyasi inkılaplarınn temel amacı, egemenliği tek kişiden alarak ulusa vermek; başka bir ifadeyle çoğulcu egemenliği, demokrasiyi getirmektir.
a)                  TBMM‘nin açılması: TBMM’nin açılmasıyla ulus, parlamento aracılığıyla kendini temsil etme olanağı bulmuştur. Daha önemlisi TBMM, Kurtuluş Savaşı’nın ve inkılaplarınn ulusa mal edilmesini sağladığı için ilk devrim olarak kabul edilmiştir.
b)                    Saltanatın kaldırılması: Tek kişi egemenliğine son vererek ulusal egemenlik doğrultusunda en önemli aşama gerçekleştirilmiştir.
c)                     II. TBMM’nin açılması:
II. TBMM’nin açılma nedenleri:
1.      Kurtuluş Savaşı’nı ve ihtilali yöneten I. TBMM’nin yıpranmış olması.
2.      Başlayacak olan imkılapları gerçekleştirmek için I. TBMM’nin yetersiz olması.
3.      I. TBMM’nin Kurucu Meclis olarak görevini tamamlaması.

1 Nisan 1923’te, yeni meclisin açılmasıyla ilgili yasa tasarısı TBMM’ye sunuldu ve yasa kabul edildi.
II. TBMM’de milletvekili olmak isteyenler, öncelikle temek ilkeleri benimseyeceklerdi. Böylece, ulusu aldatarak çeşitli amaçlarla milletvekili olmak isteyenler önlenmek istemiştir.
Mustafa Kemal, daha sonraki aşamada 9 Ağustos 1923’te Halk Fırkası’nı kurmuştur. Böylece TBMM’de etkin ve devrimci bir kadro oluşturulmuştur.
ç)         Ankara’nın başkent olması
Vatanın düşman işgalinden kurtarılmasından sonra+ Yeni Türkiye devletinin başkentini yasa ile saptamak gerekiyordu. Tüm görüşler başkentin Anadolu’da, Ankara olması noktasında toplanıyordu.
Başkent olarak Ankara'nın seçilmesinde şu faktörler etkili olmuştur:
a)      Coğrafi ve stratejik durum
b)      Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’nın oynadığı rol
İstanbul’un başkent olarak kalması gerektiğini söyleyenler olmasına rağmen, 13 Ekim 1923’te Ankara başkent olmuştur.
d)                    Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
Doğrudan ulus egemenliğine dayanan ve yöneticileri halkın oyu ile seçilen devlet rejimlerine cumhuriyet denir.
Cumhuriyet’in ilan edilme nedenleri:
·         Devlet başkanlığı sorununun çözümlenememiş olması
·         Meclis hükümeti sisteminin işleyemez hale gelmesi
·         Yürütmenin en önemli sorumlusu olacak başbakanın olmaması
·         Vatanın kurtarılmasında sonra TBMM’de görüş ayrılıklarının doğması ve hükümet işlerinin aksaması
·         Ulusal egemenliğin tam anlamıyla gerçekleştirilmek istenmesi
·         Bakanlar kurulunun görevden çekilmesinden sonra eski bakanların yerine yenilerinin seçilememesi
·         Saltanat sorunun çözümlenmesinden sonra cumhuriyet için gereken ortamın hazır olması
·         Yeni devletin adının ve rejiminin belirlenmesi gereği
Özellikle hükümet bunalımından yararlanan Mustafa Kemal ve arkadaşları 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in İlanı’nı sağlamışlardır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte anayasada da değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler:
·         Yeni Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Bunun gereği olarak cumhurbaşkanı seçilecektir.
·         Cumhurbaşkanı istediği bir milletvekilini başbakanlığa atayacak, o da dilediği milletvekillerinden oluşan bir hükümet listesi oluşturacaktır.
·         Başbakan diğer bakan arkadaşlarıyla birlikte hükümet programını hazırlayıp TBMM’nin onayına sunacaktır. Güvenoyu alırsa rahatça çalışabilecektir.
·         TBMM yürütme gücüne sahip olduğundan, kendi içinden çıkan hükümeti her zaman denetleyip, gerektiğinde iş başından uzaklaştırabilecektir.

Cumhuriyet’in ilanından sonra, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı; İsmet Paşa TBMM başkanı seçildi.
Cumhuriyet İlanının sonuçları:
·         Devlet rejimi sorunu ortadan kalkmıştır.
·         Meclis hükümeti sistemine son verilerek kabine sistemine geçilmiştir.
·         Devlet başkanlığı sorunu çözümlenmiştir.

Önemi:Ulusal egemenliğin ve demokrasinin gerçekleştirilmesinde en önemli inkılaplardan  biridir.
e)                     Halifeliğin kaldırılması(3 Mart 1924)
Halifeliğin kaldırılma nedenleri:
·         Saltanatın kaldırılması ile birlikte Osmanlı devletinin ortadan kalkmasına rağmen, bir Osmanlı kurumu olan Halifeliğin yaşaması.
·         Cumhuriyetin ilanıyla birlikte devlet başkanının seçilmesi sonucunda halifeliğin anlamını yitirmesi.
·         İddia edildiğinin tersine, Halifeliğin Müslüman dünyada hiçbir etkinliğinin olmaması ( Arapların I. Dünya Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yapması bu durumun kanıtıdır.)
·         Eski rejim yanlılarının Halifeliğe sığınıp, Cumhuriyet aleyhtarlığı yapmaları.
·         Halife Abdülmecit Efendi’nin verdiği söze rağmen padişah gibi davranıp yabancı elçileri kabul etmesi.
·         Halifenin, Türk ulusunun üzerinde gösterilmek istenmesi.
·         İngilizlerin kışkırtmasıyla Hint Müslümanlarında bir bölümün ve Mısır’ın,  Halifeliğin yaşatılması konusunda propagandaya başlamaları.

Not: Bu durum İngilizlerin halifelikten yararlanmayı düşündüklerinin kanıtıdır.
·         Egemenlik hakkını dinden aldığı iddia edilen halifelik makamıyla ulusal egemenliğin çelişmesi.
·         Tam anlamıyla demokrasiye geçilmek istenmesi.

Mustafa Kemal Halifeliği kaldırmadan önce İzmir’deki ordu manevralarına katılarak, Halifeliğin hareketlerinden hoşlanmayan ordudan tam destek istenmiştir. Sonunda 3 Mart 1924’teb TBMM’nin kabul ettiği kanunla Halifelik kaldırılmıştır. Aynı kanunla Osmanlı ailesinin de yurt dışına çıkarılması kararı alındı. Aynı gün çıkarılan diğer kanunlar:
·         Şeriyye ve Evkâf Vekaleti kaldırılmıştır.
Önemi: Dinle devlet işlerinin ayrılmasında önemli bir adım atılmıştır.
·         Erkan-ı Harbiye Vekaleti kapatılmıştır..
Önemi: Erkan-ı Harbiye reisi. Genelkurmay Başkanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı yetkilerini birlikte üstlenmekteydi. Bu kurumun. kapatılmasıyla ordu ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır, Genelkurmay Başkanı asker, Milli Savunma Ba­kanı ise politikacı olmuştur.
·         Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiş­tir.
Halifeliğin kaldırılmasının önemi
·         Ulusal egemenlik. tam anlamıyla gerekleştirilmiştir.
·         Laiklik konusunda en önemli inkılaplardan biri gerçekleştirilmiştir. (Laik devlet)
f)         Çok partili siyasi yaşama geçiş
Türk Devrimi'nin temel amacı çağdaş bir ( toplum oluşturmak ve demokrasiyi gerçekleştirmektir.
Demokrasi için gereken temel koşullar şunlardır:
·         Herkesin özgürce düşünüp düşüncesini serbestçe savunabilmesi.
·         Herkesin serbestçe oy kullanıp. ülke yönetimine katılması
·         Farklı görüşlere sahip insanların örgütlenerek siyasi parti kurma haklarının olması
·         Bireylerin demokratik haklarının anayasa tarafından teminat altına alınması.
·         Egemenliğin çoğunluğa ait olması
·         Kurumların akılcı temellere dayanması
Mustafa Kemal, siyasi partilerin demokrasinin ayrılmaz parçası
olduğunun farkındaydı. Fakat. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Halk Fırkası'nın dışında muhalefet partisi olarak kurulan partiler, rejim aleyhtarlığı yapmış ve eski düzeni savunmuşlardır. Bundan dolayı kurulan partiler gereksinimleri karşılayamamış ve çok partili döneme geçişi geciktirmiştir.
Mustafa Kemal dönemindeki demokratikleşme denemeleri
Halk Fırkası (Partisi)
İlk TBMM'de tüm milletvekillerinin birleştiği en önemli konu vatanı kurtarmaktı. Bunun dışındaki bazı konularda Mustafa Kemal'in görüşlerine katılmayan milletvekilleri bulunmaktaydı. Bu milletvekilleri tarihe "ikinci grup" olarak geçerken Mustafa Kemal yanlılarına "Birinci Grup" denilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılıp, saltanatın kaldırılmasından sonra muhalif milletvekillerinin sayısı artmıştır. Bu durum karşısında Mustafa Kemal, yapılacak inkılapları örgütlemek, ulusu. bilgilendirmek amacıyla bir kadro oluşturma gereği duymuştur. II. TBMM'nin açılması aşamasında kendi görüşündeki ilerici kişilerin seçilebilmesi için kurulacak partinin basında Mustafa Kemal'in bulunması gerekmiştir.
9 Ağustos 1923'te Yeni Türk Devleti'nin ilk siyasal partisi olan Halk Fırkası kurulmuştur. Cumhuriyet'in ilanıyla partinin adı Cumhuriyet Halk Fırkası olmuştur.Atatürk inkılapları bu partinin çabalarıyla yapılmış ve halka benimsetilmiştir
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Şeyh Sait ayaklanması
Mustafa Kemal'e muhalif olan kişiler, özellikle laiklik konusunu kabullenemiyorlardı. Genellikle eski ittihatçı olan bu kişiler saltanat ve halife yanlılarınca destekleniyorlardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir milletvekili hem asker, hem de politikacı olabiliyordu. O sıralarda Musul sorununun olmasına rağmen, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşa görevlerini  bırakarak milletvekilliğine dönmüşlerdir. Bu durumdan kuşkulanan Mustafa Kemal, kendine bağlı. komutanlardan milletvekilliğini bırakmalarını istemiştir. Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşa ise komutanlığı teslim ettikten sonra milletvekilliğine geri dönmüşlerdir. Böylece Mustafa Kemal odunun siyasetten ayrılmasında önemli bir adım atmıştır.
Ordudan ayrılan Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşa'ya Refet Bele, Adnan Adıvar, Rauf Orbay Katılmış ve 17 Kasım 1924'de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (İlerici Cumhuriyet Partisi) kurulmuştur.
Parti, muhalefet yapmaktan farklı amaçlar taşıyordu. Parti programında bulunan "Parti din inançlarına saygılıdır." Maddesi, Cumhuriyeti dinsizlik gibi gösterip, iktidara gelmek için hala halifelikten yana olan kişilerin oylarını almayı hedefliyordu.
Atatürk inkılaplarına karşı kurulan bu parti, ilk şubesini Urfa'da açmıştır. Özellikle Doğu Anadolu'da din elden gidiyor propagandasını yapan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, İngiliz ajanlarına da yardım etmiş oluyordu.( Aynı günlerde Musul'u bırakmak istemeyen İngilizlerde Doğu Anadolu'da Cumhuriyet ve devlet aleyhtarı propaganda yapıyorlardı.
Tüm bu çalışmalar sonucunda 13 Şubat 1925'te Doğu'da Şeyh Sait ayaklanması başlamıştır. İngilizler bu ayaklanmayı Doğu Anadolu'da yeni bir devletin kurulmasını sağlamaya çalışmışlardır. İngilizlere göre, ordu bu ayaklanmayla uğraşacağından Musul meselesi de gündemden çıkacaktı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası  da farkında olmadan bu oyuna alet olmuştu.
Sonuçta ayaklanma bastırılmış ve ayaklanmacılar idam edilmiştir. Bu ayaklanma sırasında İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulmuştur. Bunun dışında Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılarak huzurun sağlanması, vatanın tehlikelerden korunması, rejimin benimsenmesi amaçlanmıştır.
Takrir-i Sükun Kanunu'nun önemi: karşıt eylemlere izin verilmediği için  bu kanunun geçerli olduğu dönemde Atatürk inkılapları arka arkaya gerçekleştirilmiştir. Bu kanun,  Atatürk inkılaplarının gerçekleştirilmesini ve halka benimsetilmesini kolaylaştırmıştır.
Şeyh Sait Ayaklanmasının önemi: Cumhuriyet tarihimizin ilk gerici ve düzen karşıtı eylemidir.
Şeyh Sait ayaklamasının sonucunda Hükümet Takrir-i Sükun Kanunu'nun verdiği yetkilere dayanarak 5 Haziran 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kapatmıştır. Rejim aleyhtarı ve gerici faaliyetler yasaklandı.
Not: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, demokrasinin henüz işlemediğinin kanıtlarından birisidir.
Mustafa Kemal'e suikast girişimi
Eski ittihatçılardan bir grup, düşünsel yollarla mücadele edemedikleri Mustafa Kemal'e suikast yapmaya karar vermişlerdi.
Mustafa Kemal'in İzmir gezisi sırasında yapılmak istenen suikast, bir ihbar sonucunda anlaşılmış ve Mustafa Kemal kurtulmuştur.
İzmir Suikastı olarak biline bu olaydan sonra, suikast girişimcileri tutuklanmış ve ittihatçılık tasfiye edilmiştir.
Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Olayı
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası  girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, 1925-1930 yılları arasında Atatürk İNKILAPLARI yoğunlaşmış ve başarılı olmuştur.
Bu aşamada yeni bir parti arayışları başladı.Bu durumun nedenleri:
a)           1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sırasında hükümetin denetlenmesi zorunluluğu doğması
b)           sorunları çözmede yeni kadroların yararlı olabileceğine inanılması
c)           demokrasinin gereklerine inanılması
Mustafa Kemal, yeni bir parti konusunda arkadaşı Fethi Okyar'ı teşvik etmiştir. 12 Ağustos 1930'da Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Liberal Ekonomiyi savunan bu parti, devletçi olan Halk Fırkasında ayrılıyordu.
Partinin kurulmasından sonra gerici kadrolar bu partiye sızmaya başladı. Fethi Okyar'a rağmen parti amaçları dışında çalışmaya başladı. Bu durumu gören Fethi Okyar 18 Aralık 1930'da partisini kapatmıştır.
Serbest Cumhuriyet fırkasının kapanması üzerine, 23 Aralık 1930'da Menemen'de gericiler ayaklanmıştır. Asteğmen Öğretmen Kubilay Ayaklanma sırasında şehit edilmiştir.
Mustafa Kemal'e göre Menemen olayı Cumhuriyet  ve Laiklik karşıtı bir eylemdi. Eylemciler yakalanarak cezalandırılmıştır.
Çok parti girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanma nedenleri:
·         Demokrasi bilincinin ve demokrasi için gereken ortamın henüz oluşmamış olması
·         II. Dünya Savaşı'nın başlaması
g)   Kadınlara siyasi hakların verilmesi
Nedeni: Türk Medeni Kanunuyla Türk kadınının birçok hak elde etmiş olmasına rağmen herhangi bir vatandaş gibi siyasi yaşama katılma hakkının olmaması.
İlk aşamada 1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı verildi. 1934'te yapılan bir Anayasa değişikliğiyle Türk kadını milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır.
Önemi: Kadının siyasal yaşama katılmasıyla ulusun tamamı, kendini temsil etme hakkını kazanmıştır.

HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
Bireylerin yaşam ilişkilerinde uymak zorunda oldukları kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını devlet koyduğuna göre, o zaman hukuk, insanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar haline gelmektedir.
Hukukta devrim yapılmasının nedenleri:
·         Hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılması gereği
·         Ekonomi, ceza, ticaret hukukunda eksiklikler olması
·         Devletin vatandaşlarına aynı hukuku uygulamak zorunda olması
·         Osmanlı Hukuk sisteminin çağdaş kavramlara yer vermemesi
·         Devletin demokratik çağdaş ve laik yapısını koruyacak hukuk kurallarının getirilmesinin zorunlu olması
·         Osmanlı Devleti’ndeki eski-yeni hukuk sistemi ikiliğine son verilmek istenmesi
Eski hukuk devletinin sorunlarının giderilebilmesi için hukukun akla ve bilime dayandırılması gerekiyordu. Bunun için bir yandan devlet laikleştirilecek, bir yandan da hukuk kuralları akla uydurulacaktı.
a)        1924 Anayasası
Özellikleri:
·           Türkiye Devletinin Cumhuriyet’le yönetildiği maddesi vardır.
·            Türkiye Cumhuriyeti’nin dininin İslam, dilinin Türkçe olduğu maddesi vardır.
·           Egemenlik 1921 Anayasası’nda olduğu gibi ulusa verilmiştir.
·           Güçler birliği ilkesinin bulunmasına rağmen bu ilke yumuşatılmıştır.
·           Tüm gereksinimlere yanıt verdiği için Kanuni Esasi’yi kesinlikle reddetmiştir.
b)       Şeriyye Mahkemelerinin kapatılıp, bağımsız mahkemelerin kurulması (1924 Anayasasıyla kurulmuştur.)
c)        Hukuk mektebi’nin açılması
d)       Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi (17 Şubat 1926)
Hukuk düzeninin temeli olan medeni hukukta, kişilerin hak ve borçları, ailenin kuruluşu, işleyişi, sona ermesi, miras sorunları gibi konulara açıklık getirilir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun yenileştirilmesi söz konusu olduğunda ilk değerlendirilmesi gereken medeni hukuktu.

Osmanlı Devleti devrinde Mecelle denilen bir medeni kanun hazırlanmıştır. Sadece Hanefilere yönelik olan bu kanun, eşyalarla insanlar arasındaki ilişkiyi düzenliyordu.
Türk Medeni Kanunu’nun amacı
·       Devleti ve hukuk düzenini laikleştirmek
·       Aile ve toplum içindeki kadına insanca bir yer sağlamak
·       Demokratik bir toplum yapısını oluşturmak

Bu gereksinim ve amaçlar doğrultusunda Türk Medeni Kanunu kabul edilmiştir. En son hazırlandığı için eksiksiz bir medeni kanunu olan İsviçre Kanunu’ndan yararlanılanarak hazırlanan Türk Medeni Kanunu’yla getirilen başlıca esaslar şunlardır:
·       Kadınla erkek arasında toplumsal ve ekonomik alanda tam bir eşitlik sağlanmıştır
·       Kadın her mesleğe girebilir
·       Aile hayatında eşler arasında ayrım yapılmamıştır
·       Kadına da boşanma hakkı verilmiştir
·       Aile toplumun temeli sayılmış, çocukların iyi yetişmeleri için ana-babaya yükümlülükler konulmuştur.
·       Evlenme işlemi devlet denetiminde tutulmuştur
·       Mirasta kadın – erkek ayrımı ortadan kaldırılmıştır.
·       Kişilerin mallarla ve birbirleriyle  olan çelişkilerine son verilmiştir.

Önemi: Demokratik ve Laik bir hukuk sisteminin yaratılmasında en önemli devrim gerçekleştirilmiştir
Türk Medeni Kanunu’ndan sonra Ceza ve ticaret kanunları da yürürlüğe konulmuştur.
e)           1928 Anayasa değişikliği :Bu anayasa değişikliğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslamiyet’tir maddesi anayasadan çıkarılmıştır.
Yorum: Bu anayasa değişikliğiyle laik devlet aşamasına geçilmiştir.
f)           1937 Anayasa değişikliği: Bu anayasa değişikliğiyle birlikte diğer Atatürk ilkeleri de anayasaya girmiştir.

        EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
      Osmanlı eğitim sistemi kuruluş ve yükselme dönemlerinde sağlıklı iken, Kanuni Sultan Süleyman Döneminden sonra yozlaşmaya başlamıştır. Dinsel derslere ağırlık verilirken pozitif bilimler ve felsefe eğitimden çıkarılmıştır. Bunun sonucunda dar kalıplar içinde, çevresinde olanlara karşı duyarsız bir nesil yetişmeye başlamıştır.
       Avrupa Rönesans hareketleri ve aydınlanma çağının başlamasıyla bilim ve uygarlıkta ileri giderken, Osmanlı devleti tüm bu gelişmelerden uzak kalmıştır. Medrese dışında eğitim kurumlarının açılmaması, dünya görüşünün kısırlaşmasına da neden olmuştur.
       XVIII. yüzyıldan sonra eğitimde arayışlara giren Osmanlı devleti, askeri amaçlarla okullar açmıştır. Mühendishaneler, Harbiye ve Tıbbiye bu amaçla açılan okullardır. İdadiler, rüşdiyeler, yabancı okullar açılırken; medreselerin işlevini yerine getirmeyen kurumlar olmalarına rağmen kapatılmaması, eğitimde ikiliğe neden olmuştur.
       Eğitimdeki ikilik kültürel çatışmaya, neden olmuştur. Okur-yazar oranının düşüklüğünün yanında bu olumsuzluğunda ortaya çıkması, eğitimdeki yenilikleri amacından uzaklaştırmıştır.

Atatürk’e göre eğitim sisteminin taşıması gereken özellikler

Ulusal : Eğitim ulusal amaçlara hizmet etmeli, ulusal bilinci ve ulusal bağımsızlık duygusunu aşılamalıdır.
Laik : Eğitim akla ve bilime dayanarak araştırma duygusu yaratmalıdır.
Çağdaş : Çağın koşul ve gereklerine açık olmalı ve çağdaş temellere dayanmalıdır.
Demokratik : Kız – erkek ayrımı yapılmadan herkese eşit oranda eğitilme hakkı tanınmalıdır.
Denetlenebilir : Eğitim esasları yukarıda verilen ilkelere uyun olarak Milli eğitim Bakanlığı’nca belirlenmeli ve yine Milli Eğitim Bakanlığı’nca denetlenmelidir.
1.      Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
Bu kanunla:
a)    Yurttaki her çeşit eğitim ve öğrenim kurumu devlet elinde toplanacak ve devlet denetimine girecekti.
b)   Devlet, eğitimin her çeşidiyle doğrudan doğruya uğraşacaktı.
c)    Milli Eğitim Bakanlığı, tüm eğitim ve öğretim işlerinden sorumlu olan tek makamdı.
Önemi:
a)    Atatürk’ün eğitim konusunda düşündüklerinin ifadesi ve uygulaması Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla olmuştur.
b)   Laiklik ve laik eğitim konusundaki en önemli inkılaplardan biridir.
2.      Medreselerin kapatılması
1925’te çıkarılan bir kanunla medreseler kapatılmıştır.
Medreselerin kapatılma nedenleri:
a)    Eski – yeni çatışmasın önlemek
b)   Devlet ve hukuk düzeninin laikleşmesinden dolayı, medresenden yetişecek din bilginlerine ihtiyaç olmaması.
c)    Tutucu çevrelerin kendi amaçları doğrultusunda adam yetiştirmelerini önlemek.

Medreselerin kapatılmasından sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak İmam-Hatip okullarıyla, İstanbul Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi açılmıştır.

3.      Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun
Maarif : Eğitim
1930’da kabul edilen bu kanunla okul programlarından zorunlu din dersleri çıkarılmıştır. Bu uygulama 1930’da şehir okullarında, 1933’te köy ilkokullarında başlamıştır. Aynı yıl içinde Milli Eğitim Bakanlığı Örgüt ve Ödevler Kanunu’ndan okullarda din öğretimiyle ilgili kanunlar çıkarıldı.
Not: 1928’te Arapça ve Farsça dersleri kaldırılarak bu dillerin öğrenimi, üniversite düzeyinde bilimsel araştırma araçları olarak okutulması biçimine sokuldu.
Maarif Teşkilatı hakkında Kanun’un Önemi:
a)      Laik eğitim konusundaki en önemli devrimdir.
b)      Bugünkü eğitim sistemimizin temelini oluşturmuştur.

4.      Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
Yeni Türk harflerinin kabul edilme nedenleri:
a)      Arapça ve Farsça’ya dayalı olan Osmanlıca’nın zor okunup yazılması.
b)      Akılcı temellere dayanan bilgi ve kültürün kolayca yayılabilmesi için kolay okumanın ve okuduğunu kolay anlamanın zorunlu olması.
c)      Türkçe’nin Arapça’ya uygun olmaması
d)     Türkçe'nin kolay okunup yazılan, yaşayan bir dil haline getirilmek istenmesi
e)      Dilimizin Arap boyunduruğundan kurtarılmak istenmesi.

19262’dan itibaren yapılan araştırmalar sonucunda Latin alfabesinin dilimize en uygun alfabe olduğu anlaşılmıştır. Devrimci bir atılımla Yeni Türk Harfleri hakkındaki kanun çok kısa bir sürede uygulanmıştır.
Önemi: Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesi gerçekleştirilmiştir.
Bu kanunu eleştirenlerin görüşleri şu noktalarda toplanmıştır.
a)      Yeni harfler ulusal değildir. (Latince, Arapça’dan çok daha fazla dilimize uymuştur.)
b)      Kur’an’ın Arapça yazılmış olmasından dolayı Arap harfleri dine uygundur. (Kur’an sözlü olarak gönderilip, daha sonra yazıya geçirildiği için Arapça’yı kullanmak, kültürel emperyalizme boyun eğmektir.)
Eleştirenlerin unuttuğu en önemli konu, kurulan Türk devleti’nin dini temellere değil, ulusal egemenliğe dayalı bir devlet olduğudur. Bu durumda ulus, hangi alfabeyi uygun görürse bunu kullanma hakkına sahiptir.

5.      Türk Tarih kurumu’nun kurulması(1931)
Türk Tarih Kurumu’nun kurulma nedenleri:
a)      Osmanlı tarihçilerinin İslamiyet’ten önceki Türk Tarihi’ni araştırmamaları.
b)      Osmanlı Devletinde ulus tarihi” değil, “ümmet tarihi” anlayışının olması.
c)      Ulusal tarih bilincine gereksinim duyulması.
d)     Türk Vatanı ile ilgili haksız iddia ve taleplerin çürütülmek istenmesi.
e)      Türklere yöneltilen önyargılı iftiraların çürütülmek istenmesi.
f)       Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önce de büyük uygarlık ve devletler kurduğunun kanıtlanması.
g)      Anadolu’daki Türklerden önceki uygarlıkların araştırılması.
h)      Türklerin dünya uygarlığına yaptıkları katkıların ortaya konulması.
i)        Gerçeklere dayanan bilimsel ve nesnel bir tarih anlayışının oluşturulması.

Bu nedenlere bağlı olarak önce 1931’da Türk Tarihi’nin ana Hatları adlı bir eser yayınlanmıştır. Daha sonra 1931’de Türk Tarih Kurumu kurulmuş ve aynı yıl içinde ağırlığın Türk tarihi’nin oluşturduğu Genel Tarih serisi yayınlanmıştır.
Önemi: Tarih konusundaki çalışmalar ve Türk Tarih Kurumu, ulusal bilinci ve bütünlüğü güçlendirilmiş, ulusun kendisine ve tarihine güvenini artırmıştır.

Atatürk’ün tarihçilerden bekledikleri
a)      Gerçeğe bağlı kalmaları
b)      Belgelere dayanmaları
c)      Ulusal süzgeçten geçirmeleri
d)     Nesnel olmaları

Atatürk, sözü edilen niteliklere sahip olan tarihçilerin yetişmeleri için Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasını sağlamıştır.

6.      Türk Dil Kurumunun Kurulması(1932)
Atatürk’e ulusu oluşturan en önemli unsurlardan biri dildi.

Dil konusunda yapılan inkılapların amacı
Türk dilini yabancı sözcük ve kuralların istilasından kurtarıp, olabildiği ölçüde ulusal ve çağdaş bir dil haline  getirmek.
Demokratik rejimlerde devletle halkın konuştuğu diller arasında farklılık yoktu. Osmanlı Devleti’nde devlet  Osmanlıca, halk Türkçe kullanmaktaydı. Bu durumda dil, halk ile devlet hatta halk ile aydın ve edebiyatçı arasındaki kopukluğa bile neden olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde Türkçe konuşanların aşağılandığı bir noktaya gelinmişti.
Türkçe'nin bilim dili olamayacağı bile savunulmuştur. Osmanlı Devleti’nin sonlarına doğru edebiyatçılar arasında başlayan Osmanlıca – Türkçe tartışması ise halka ulaşamamıştır.

Dil konusuna eğilme nedenleri
a)      Okul kitaplarıyla, devlet ve basın dilinin halkın anlayabileceği şekilde olması gereği
b)      Türkçeyi konuşulan, gelişen, çağının gereksinimlerine karşılık veren gelişkin bir dil haline getirmek
c)           Türkçeyi yabancı dil egemenliğinden kurtarıp, dil emperyalizmine son vermek
            
               Tüm bu nedenlere bağlı olarak dil çalışmalarını kurumlaştırabilmek ve bilimsel düzeye ulaştırabilmek için 1932’de Türk Dil Kurumu kurulmuştur
               Not: Atatürk, vasiyetinde Türk Dil Kurumu’nun kapatılmamasını isterken, bu kuruma ve Türk diline verdiği önemi de ortaya koymuştur

7. İstanbul Üniversitesi’nin Açılması
Osmanlı Üniversitesi olan fakat bir üniversite olarak işlevini yerine getirmeyen Darülfünun kapatılmış ve 1933’te İstanbul Üniversitesi açılmıştır.
ÇAĞDAŞLAŞMA VE UYGARLIK
Kültür ve uygarlık, ulusal kültür
Kültür, yaratıcı etkinliklerin doğmasını ve gelişmesini sağlayan toplumsal düzendir. Kültür için belli bir ortamın olması gerekir. Bu ortamı siyasal, ahlaki unsurlar ile bilim ve sanata erişme isteği oluşturur. Kültürün oluşmasında ilk adımı yaz ve dil oluşturur. Aynı dili konuşanlar genellikle aynı ve birbirine benzer kültür değerleri üretirler. Dil birliği, aynı amaç doğrultusunda ve bir coğrafi alan içinde kendini gösterirse “ulusal kültür” doğar.
Ulusal kültürler, kimliğini koruyamazsa ulusun, milli varlığı da korunamaz.
Ulusal kültürün sahip olması gereken özellikler:
a)           Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmalıdır.
b)           Dinamik ve ileriye dönük olmalı.
c)           Toplumun tüm kesimlerince benimsenmelidir.

GÜZEL SANATLARDA YAPILAN İNKILAPLAR
Güzel sanatlarda devrim yapılmasının nedenleri:
a)           Güzel sanatlardaki başarının inkılapların başarısı olarak görülmesi
b)           Ulusal kültürün en önemli unsurlarından birinin güzel sanatlar olması
Bu alanda yapılan başlıca İNKILAPLAR şunlardır:
a)           1924’te Musiki Muallim Mektebi’nin açılması, 1936’da Devlet Konservatuarı’na dönüştürülmesi
b)           Türk Devlet tiyatrosu ile Türk Devlet Operası’nın kurulması
c)           1932’de Halkevleri’nin açılması
d)          Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Resim – İş ve Müzik bölümlerinin açılması
e)           1937’de Folklor Arşivi’nin kurulması
f)            Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın kurulması
g)           Resim ve Heykel Müzesi’nin açılması
h)           Resim yarışmalarının düzenlenmesi
i)             Sanatçıların desteklenmesi

               TOPLUMSAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
Devlet ve hukuk düzenin laikleşmesiyle birlikte, toplumsal kurumların da laikleşmesi gerekiyordu.laik düzenle uyuşmayan gereksiz kurumların, kanunlar aracılığıyla kaldırılması yada düzeltilmesi gerekiyordu. Bu amaçla yapılan başlıca inkılaplar şunlardır:
              1. Tekkelerin, Zaviyelerin ve Türbelerle Tarikatların kapatılması 
              Osmanlı Devleti’nde, Tanrı’ya erişmek yolunda yöntemler arayan dini akımlara tarikat denir. Tarikat üyelerinin bir araya gelip toplandıkları ve yaşadıkları yere tekke veya zaviye denirdi.
Tarikatlar, zamanla amaçlarından saparak dini sömürmeye başlamışlardır. Tarikat şeyhleri siyasete de karışmışlar, siyaseti kendi çıkarlarına araç haline getirmişlerdir.
30 Kasım 1925’te çıkarılan bir kanunla tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Bu yerlerin mülkiyetine sahip olanların haklarına dokunulmamıştır.
Yorum: Bu durum, dil sömürgesine izin verilmezken, ibadete kimsenin karışmadığının kanıtıdır. Aynı kanunla dinsel lakap ve ünvanlar da yasaklanmıştır.
2.      Kıyafet Devrimi
Osmanlı toplumu karmaşık bir yapıya sahipti. Bu karmaşık yapı kıyafette de kendini gösteriyordu. Kıyafette birlik yoktu. Etnik gruplardan, siyasi düşüncede olanlara kadar herkes farklı kıyafetteydi.
Osmanlı Devleti’nde kıyafette ilk değişikliği II. Mahmut yapmıştır. II. Mahmut’un fesi getirmesi bile tepkilere neden olmuştur. Kıyafeti tamamlayan başlık da kıyafet gibi çeşitlilik gösteriyordu. Daha önemlisi kıyafetin çağdaş ölçüler dışında olması Osmanlı toplumunun Batı karşısında aşağılanmasına neden oluyordu.
Tüm bunları gören Atatürk, 1925 Ağustos’unda Kastamonu’ya yaptığı gezi sırasında Türk halkına şapkayı benimsetmiştir. Mustafa Kemal’e göre şapka, Türk Devrimi’nin simgesidir. 1925’te bu konuda çıkarılan kanunla, fes ve benzeri başlıklar yasaklanarak şapka kullanılmaya başlandı. Aynı dinden olursa olsun, din adamlarının dinsel kılıklarını yalnız ibadet yerlerinde giyebilecekleri kararlaştırıldı. Her dinin en üst rütbeli kişisi bu kararın dışında bırakıldı.
Önemi:
a)      Günlük hayatta laikliğe aykırı görüntüler ortadan kalkmıştır.
b)      Kıyafetin dinsel görüşlere ilgisi olmadığı kanıtlanmıştır.
Not: Atatürk, Türk kadının kıyafetine karışmamıştır. Türk kadının çağdaşlaşma konusunda bilinçlenerek kendi kıyafetindeki değişikliği yapacağına inanmıştır.
3.      Soyadı Kanunu’nun kabulü
Nedeni: Osmanlı toplumunda soyadı olmadığı için karışıklıkların çıkması
1934 yılında çıkarılan kanunla herkesin resmi bir soyadı olacaktı. Çıkarılan özel bir kanunla Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verilmiştir.
Not: Aynı yıl kabul edilen bir kanunla Toplumsal ayrıcalık ifade eden eski unvanların  kullanılması yasaklanarak, kanun önünde eşitlik ilkesinin gerçekleşmesinde önemli bir adım atmıştır.
4.      Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik
Osmanlı Devleti’nde uygar toplumlardan farklı ölçüler kullanılmaktaydı. Cuma günleri tatil günleriydi Hicri takvim kullanılıyordu.
Avrupa devletleri Miladi takvimi kullandıkları için tarih olaylarının karşılaştırılması, ticaret işleri ve resmi ilişkileri güçleştirmiştir.
Günlük saat ise güneşin batışı saat 12 olarak saptanıyor ve buna göre belirleniyordu. Bunun yanında, Batı saatlerinin de kullanılmasından dolayı ortaya ikili bir durum çıkmıştır. 1925 yılında çıkarılan bir kanunla takvim ve saatteki karışıklık giderildi. Modern saat ve Miladi takvim kabul edildi (25 Aralık 1925).
Hafta tatili Cuma gününden Pazara alınmıştır. 1931 yılında ağırlık ölçüleri de değiştirilmiştir. Ağırlık ölçüsü olarak okka yerine kilogram, uzunluk ölçüsü olarak arşın ve endaze yerine metre kabul edilmiştir.
Önemi: Bu İNKILAPLARle ticaret ve ekonomik alanda işlemler kolaylaşmış, yurdun her yerinde tam bir ölçü düzeni kurulmuştur.

EKONOMİK ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
a)      Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik durum
Ekonomik etkinlik, yaşama mücadelesinin sürdürülme etkinlikleridir. Ekonomik hayat ise, bir ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına kullanarak, olabildiğince ihtiyaçları giderme etkinliğidir. Her alanda üretime dayanır.
Üretimle birlikte hizmet de ekonominin ayrılmaz parçasıdır. Hizmet de sanayi, tarım ve ticaret gibi üretim olarak kabul edilir.
Osmanlı ekonomisi tarıma dayalıdır. Oysa Avrupalılar Coğrafi Keşifler’le birlikte ticareti geliştirerek ekonomiyi canlandırmışlardı. Sanayi Devrimi’nden sora üretim tarzı tamamıyla değişmiştir. Osmanlı Devleti ise bir yandan kapitülasyon boyunduruğuna girmiş, bunun ötesinde Batı’daki gelişmelere yabancı kalmıştı. Avrupa devletleri, her türlü aracı kullanarak Osmanlı Devleti’ni yarı sömürge haline getirmişlerdir. Dış borçların ödenmemesi üzerine, Avrupa devletleri Osmanlı Devleti üzerinde tam bir ekonomik denetim kurmuşlardı.
Türk Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra ekonomi şu durumdaydı:
a)      Sınırlı kaynaklar savaşlarda tüketilmişti.
b)      Savaşlar sırasında insan kaynakları kurumuştu.
c)      Sanayi yoktu. Her türlü sanayi ürünü dışarıdan getirilmekteydi. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin ekonomik olarak biraz daha çökmesine neden olmuştu.
d)     Osmanlı Devleti hammadde kaynağı ve açık Pazar olarak kullanılmaktaydı.
e)      Tarım ilkel usullere dayanmaktaydı.
f)       Ulaşım sorunları oldu için üretilen mallar ülke içerisine dağıtılamıyordu.
g)      Ticaret azınlıkların elindeydi.
h)      Ekonomik yatırımlara ayrılması gereken sermaye orduya harcanmıştı.
i)             Oldukça fazla dış borç bulunmaktaydı.
               Osmanlı Devleti’nden kalan bu ekonomik mirasla hiçbir şey yapılamıyordu.
               Ulusal Ekonomi İlkesi ve uygulamaları
               Atatürk gerçekçi, sağlam temellere dayanan ekonomik modeli ve ulusal ekonominin ilkelerini saptamak amacıyla 18 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni toplamıştır.
Kongre’de Misak-ı İktisadi (Ekonomi Andı) kabul edildi. Buna göre:
a)  Türk Ulusu uzun özveriler sonucu elde ettiği bağımsızlığından hiçbir ödün     vermeyecektir.
b)  Ekonomik gelişmemiz ve kalkınmamız ulusal bağımsızlığımız içinde                    sağlanacaktır.
c)  Esas, ulusal bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlıktır.
Önemi: Misak-ı İktisadi büyük devletlerin ekonomik boyunduruğu altına girmeden, kendi çabalarımızla kaynaklarımızı değerlendirmemizi öngördüğünden, Milli Ekonomi İlkesi olarak kabul edilmiştir.
Tarım
Devletin ekonomik yapısı tarıma dayandığından, ekonomik girişimlere tarımla başlanmıştır.tarımda belirlenen hedefler şunlardır:
a)      Tarımsal üretimi artırarak vatandaşı daha iyi beslemek
b)      Tarımı gelir sağlayıcı bir duruma getirmek
c)      Köylünün yaşama standardını düzeltmek
Atatürk, köylüye gerçek değerini vermek amacıyla tarımsal üretimin artırılması gerektiğine inanmaktaydı.
Tarımda yapılan atılımlar
a)      Aşar vergisi kaldırıldı
Amacı:
·              Köylüyü ekonomik anlamda rahatlatmak
·              Feodalleşmeye neden olan iltizam sistemine son vermek
               Not: Osmanlı Devleti’ndeki iltizam sistemi toprak ağalarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
               Önemi:
·              Köylü ekonomik bir yükten kurtulmuş ağalık kurumuna darbe vurulmuştur.
·              Tarımsal üretim dört katına ulaşmıştır.
            Not: Aşar Vergisi’nin kaldırılmasıyla devlet büyük bir özveride bulunmuştur. Türkiye Devleti’nin ilk bütçe açığı doğmuştur
b)      Köylüye ucuz kredi sağlamak amacıyla Ziraat Bankası’nın kredi olanakları artırıldı.
c)      Köylünün tohum ve benzeri gereksinimlerini karşılamak amacıyla Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu.
d)     Tüccarı aradan çıkararak köylünün malını doğrudan pazarlayabilmesi için  kooperatifçilik teşvik edildi.
e)      Tarımda bilimsel araştırmaların yapılabilmesi için Yüksek  Ziraat Enstitüsü kuruldu.
f)       Devlet üretme çiftlikleri kuruldu.
g)      1929’da topraksız köylülere toprak sağlanmak için bir Toprak Reformu yapılmak istenmiş, başarılı olunamamıştır.
Ticarette yapılan atılımlar
Üretilen malların dağıtılması ve tüketicinin eline ulaştırılması ticaretin konusudur. Ticaret geliştiğinde vatandaşa daha iyi hizmet verilir, yeni iş alanları açılır ve sermaye birikimi olur.
Azınlıkların elinde bulunması, Osmanlı ticaretinin gelişmesini önlerken, kapitülasyonlar da ticaretin gelişmesine önemli bir darbe vurmuştur.
Kapitülasyonların kaldırılmasından sonra Türk ticaretinin kurulup geliştirilmesi için girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimler:
a)      Türkiye İş Bankası’nın kurulması (1924)
Amacı: Özel girişimci kredi sağlamak
Önemi: Milli tüccar gelişme olanağı bulmuştur.
b)      Kabotaj Kanunu’nun çıkarılması (1926).
               Amacı: Kapitülasyonlarla elimizden alınan Türk denizlerinde gemi işletme hakkının yalnız Türkiye’ye ait olmasını sağlamak
               Önemi: Vatanımıza ve ticari haklarımıza sahiplendiğimizin kanıtıdır.
c)      Yabancıların kurduğu ticaret işletmeleri satın alınmıştır. (Milli ekonomi ilkesi)
Sanayi ve madencilikte yapılanlar
Atatürk’e göre sanayileşirken öz ve temel kaynaklara dayanmak ve öncelikle temel sanayi girişimlerini başlatmak gerekiyordu.
Her alanda sanayileşmenin gereğine inanılırken, bu konudaki girişimler ilk aşamada özel kesime bırakılmıştır. 1926’da Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunun amacı, özel girişimciyi sanayiye yatırım yapmaya teşvik etmekti. Fakat bu girişim başarısız olmuştur. Bu durumun nedenleri:
a)      Özel sermayenin yetersiz olması
b)      1929 Dünya ekonomik bunalımının çıkması
Not:  Teşvik-i Sanayi Kanunu ile sadece Uşak şeker fabrikası ve bir dokuma fabrikası açılmıştır.
Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun başarısız olması üzerine devlet sanayileşme işini üstlenmiştir.
1931-1932 yılları arasında hazırlanan ve 1933’te kabul edilen I. Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1934’te uygulamaya konulmuştur. Bu kanunun yürürlükte olduğu yıllarda:
a)  Kamu İktisadi Teşekkülleri oluşturulmuştur.
b)  Sümerbank ve Sümerbank’a bağlı beş kumaş fabrikası açılmıştır.
c)  Beykoz Ayakkabı Fabrikası açılmıştır.
d)  Paşabahçe şişe ve cam fabrikası açılmıştır.
e)  Şeker ve çimento fabrikaları açılmıştır.
f)  İzmit’te  kağıt fabrikası kurulmuştur.
g)  Gemlik’te yapay ipek fabrikası açılmıştır.
Daha sonra ilk ağır sanayi atılımı gerçekleştirilmiştir ve 1939’da Karabük’te ilk demir- çelik fabrikası kurulmuştur.
Elektrik işlerine girmekle görevlendirilen Etibank 1935’te kurulmuştur.Madenlerin işletilmesi de Etibank’a bırakılmıştır.Aynı gün kurulan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, maden arama ve bulmakla görevlendirilmiştir.
Bu dönemde ayrıca Türkiye Emlak Kredi Bankası (1936), Denizbank (1937), Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu (1938) gibi önemli kuruluşlar kurulmuş ve Ziraat Bankası’na yeni bir yön verilmiştir.


Bayındırlık ve ulaştırma alanında yapılanlar
          
              Osmanlı Devleti’nde ihmal edilen Anadolu, Cumhuriyet yönetimince bir bütün olarak kabul edilmiştir. Sanayileşme ile birlikte bayındırlık hareketleri de başlamıştır.
              Üretilen malların ulaştırılması için hiç karayolu yoktu.Batı Anadolu’daki demiryolu ise yabancılara yaptırılmıştı.Bunun yanında sahillerimizde liman da yoktu.Bu durum karşısında ilk olarak, yurdun doğal yapısı göz önünde bulundurularak demiryolu yapımı başladı. Aynı sıralarda Anadolu demiryolları da yabancılardan satın alınarak ulusallaştırma yolunda bir adım atıldı.Daha sonra liman ve karayolları da yapılmıştır.
             
Sağlık ve Tıp alanında yapılanlar              
İlk TBMM Hükümeti’nde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı vardı. Bu kurum, sağlık sorunlarını devlet eliyle çözmüş ve bulaşıcı hastalıklara karşı önlem almıştır. Sıtma ve frengiye karşı başarılı bir mücadele verilmiştir.



0 yorum:

Yorum Gönder